30 Nisan 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 26 – Hastalık Bir Hazinedir


Mesnevi Okumaları – 26 – Hastalık Bir Hazinedir

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 

Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.

 


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 26. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:

 

 

HASTALIK BİR HAZİNEDİR

 

Hastalık, ağrı, sızı; içinde merhametler bulunan bir hazînedir.

 

® Hastalık, ağrı, sızı; içinde merhametler bulunan bir hazînedir. Deri, ten, beden yıpranınca, bozulunca öz, yâni rûh tazelenir.

 

® Kardeşim! Karanlık yere, soğuğa, gama, ıztıraba, hâlsizliğe, derde sabretmek;

 

® Âb-ı hayat kaynağıdır, manen mest olmak kadehidir. Çünkü bütün yücelikler, yüksek ve manevî dereceler; tevazu ve alçalıştadır.

 

© Manevî bahar mevsimleri ve çiçekleri, sonbaharların içinde gizlenmişlerdir. Sonbahar da ilkbaharın içinde saklıdır. Bu sebeple sonbahar gibi olan hastalıktan, yoksulluktan ürkme!

 

® Gama ve kedere yoldaş ol, yalnızlığa alış! Yaşadığın müddetçe uzun bir ömür, yâni ebedî hayat isteğinde bulun!  524

 

Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:

 

524 Bu Mesnevi beyti Fuzûlî hazretlerinin şu beyitlerini hatırlatıyor:

"Bu âlem kim; gönül kaydın çekersin mihnet ü gamdır;

Fena ser-menzilin seyreyle kim bir hoşça âlemdir;

Anup tenhalığı kabr içre nefret eyleme zinhar

Tarîk-ı insi tut kim her avuç toprak bir Âdem'dir."

 



® Nefsin sana "Bu hastalık, bu ızdırab, bu yalnızlık kötüdür." diyecek olursa, onu dinleme. Çünkü onun işi hep tersinedir.

 

® Sen aklını başına al da, nefsin dileğine aykırı iş yap. Dünyada bütün peygamberlerin vasiyeti hep böyledir.

 

 

ALÇAK NEFSİNİN DEDİKLERİNİN TERSİNİ YAP

 

Sonunda pişman olmamak için, yapacağın işlerde danışman, müşavere etmen gerekir.

 

® Sonunda pişman olmamak, hiç olmazsa az bir zararla kurtulmak için, yapacağın işlerde müşaverede bulunmak ve danışmak gerekmektedir.

 

© Peygamberlerin bu tavsiyelerine karşı ümmetler; "Kimin ile istişare edelim?" diye sordular. Peygamberler de; "Kendilerine uyulan akıllı kişilerle." cevabını yerdiler.

 

® Eğer sen kimseyi bulamaz da kendi nefsine danışırsan, o alçağın dediğinin aksini yap!

 

® Nefsin sana; "Namaz kıl, oruç tut!" diye buyursa bile inanma! Nefis hilecidir. Onun emrinden bir hile doğabilir.

 

® Yapacağın işlerde nefsine danışmak, ne derse onun aksini yapmak kemâldir, olgunluktur.

 


® Eğer nefisle başa çıkamaz ve onun direnmesine karşı koyamazsan, o zaman hakîkî bir dostun yanına git, onunla uzlaş!'

 

® Akıl, bir başka akıldan güç, kuvvet kazanır. Şeker kamışı da şeker kamışından olgunlaşır, güçlenir.

 

® Ben kendi nefsimden öyle şeyler gördüm ki... Nefis, büyüsü ile insandan aklı alır da, insan iyiyi kötüyü ayırt edemez olur.  525

 

Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:

 

525 "Hz. Mevlâna gibi büyük bir velînin de nefis hilesi, nefis mücâdelesi bulunur mu?" diye şaşmamalı. Yûsuf (a.s.) nebilerin büyüklerinden olduğu halde; "Ben nefsimi terbiye edemem. Çünki nefis hakîkaten kötülükle ve şiddetle emreder. Meğer ki Rabbim o nefsin sahibini esirgemiş ola. Çünki Rabbim çok yarlığayıcı ve çok esirgeyicidir." (Yûsuf Sûresi âyet 53) buyurmuştur.

 

Demek ki peygamberlerde de, velîlerde de nefsanî arzular vardır. Azîz ve eşsiz Peygamber Efendimiz de bir hadîslerinde; "Şeytan her insanın damarlarında dolaşmaktadır." diye buyurmuş. Sahabeden biri; "Yâ Resûlallah, senin de şeytanin var mı?" diye sorunca; "Evet benim de şeytanım var, ama ben onu müslüman yaptım." diye cevap vermiştir.

 

® Nefis; suret-i haktan görünür, iyiye doğru gitmen için sana yeni yeni vaadlerde bulunur. Sonra tutar o vaadleri tevbeleri binlerce kere bozar.

 

® Cenâb-ı Hakk sana yüz yıllık ömür bağışlasa, yine uslanamazsın. Bu nefis seni, her gün yeni bir bahane bulur, aldatır.

 

® Nefis; soğuk vaadleri, sonunda şeni perişan edecek arzuları, tatlı dille, güler yüzle, sıcak ve kabul olunacak bir şekilde söyler ve seni kandırır. O öyle kuvvetli bir büyücüdür ki, insanı büyüler ve kıskıvrak bağlar.

 

® Ey Hakk'ın nuru ve ışığı olan Hüsameddin Çelebi! Gel; sen olmayınca ham kişiler ıslah olmaz, doğru yolu bulamaz, nefsanî isteklerden kurtulamaz.526

 

Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:

 

526 Mevlâna'nın Hüsameddin Çelebi'ye karşı duyduğu sevgiyi, güveni ifade eden bu beyitler çok düşündürücüdür. Hüsameddin Çelebi Hz. Pîr'in halîfesidir. Cenâb-ı Mevlâna Hakk yoluna girmek isteyenlerin, terbiyesini Hüsameddin Çelebi Efendi'ye havale buyurmuştu. Bu beyitlerde onun şahsında insan-ı kâmili görüyor; "Bizi nefsin, nefsanî arzuların saldırısından ancak sen kurtarırsın." diye iltifatta bulunuyor.

 

® Ey nefesi denizin nefesinden de kuvvetli olan Hüsameddin Çelebi! Bir nefis cehennemî alevler saçmaya başladı; onun üstüne üfle de söndür

 

 

DÜŞÜNCELER

 

Hz. Mevlanamız, Mesnevi’nin 2. Cildinin bu bölümünde bize hastalığın asıl manasını ve nefsin isteklerinin tersini yapmanın önemini anlattı, Allah ondan razı olsun.

 

Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 
Hayat Nur Artıran ve Hz. Şefik Can

Rabbim hepimizi o nefis yılanından kurtulmamızı nasip etsin inşallah.

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

23 Nisan 2018 Pazartesi

Şükretmek İçin Nedenler


Şükretmek İçin Nedenler


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Bu haftaki yazımızda sahip olduğumuz nimetlere neden şükretmiyoruz tespitimden sonra nasıl şükredeceğimizin yolunu anlatacağız.


Şükretmiyoruz çünkü hangi nimetlere sahibiz idrak edemiyoruz, çünkü düşünmüyoruz.


Oysa düşünsek nimetlere bol bol şükrederiz. Bu yazıyı yeğenlerimin ilerde düşünüp nelere sahip olduklarının farkına varmaları ve şükretmeleri için yazıyorum…





Tabi öncelikle zalim nefsime sesleniyorum, dileyen nefsimle beraber dinlesin:


Amcacım istediğin zaman istediğin kişiyi cep telefonuyla arıyosun ya, ben senin gibi lisedeyken arkadaşımı ev telefonundan yada jetonlu telefondan arayabiliyordum, tabi evdeyse…


Dayıcım sıkıştığın zaman tuvalete gidebiliyorsan çok çok şükret. Ben dedeni yormayayım diye kendimi hep sıkarım. Zaten hasta ama zorlansa da kendi icadı vinçle kaldırıp klozete oturtuyor.


Amcacım baklava yiyebildiğine şükret. Benim gibi şeker hastaları sadece tadına bakar.


Dayıcım mutfağa gidip bir bardak su getirmeye erinme. Afrika’da çocuklar hergün kilometrelerce yol yürüyüp evlerine birkaç bidon su getiriyorlar. Çok çok şükret.


Dayıcım okula gidebildiğine şükret. Yine o Afrikalı çocuklar hiç okula gidemiyorlar.


Bazen kızkardeşim yedi aylık oğlunun geceleri uyutmadığını söylüyor. Geçen Face’de gördüm, işitme engelli anne baba her gece sırayla nöbet tutyorlarmış, çünkü çocuk uyandığında ağlamasını duyamıyorlar. Duyabildiğine şükret Berrin’im.

Doğuştan FB'li yedi aylık yeğenim Kaan ile - 20 Nisan 2018

Amcacım geçen whatsaptan kandilimi kutladın ya. Biz gençken postayla tebrik kartı yollardık, On günde giderdi. İkimiz de şükredelim. Binlerce ELHAMDÜLİLLAH.





Daha bu maddeler çok uzar gider. Şimdi internetten aldığım şu yazıyla devam edelim:


Sonrasında ise Şubat 2018’de çıkan ikinci kitabımız “Tüm Hastalara Deva Kitabı” dan konuyla ilgili bir Deva yazısı ile yazımızı bitireceğiz.



HalİNİze Şükredİn


Eğer bu sabah sağ olarak uyanmış iseniz, dün tüm dünyada ölen 330 milyon insandan daha şanslısınız.


Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, şu anda hasta olan 1 milyar insandan daha şanslısınız.


Bir harp tehlikesi ile işkence görmek ihtimali ile sağ kalma korkusu ile ve büyük tehlike ile karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.


Kilerinizde veya buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki 3 milyar insandan daha zenginsiniz.


Cebinizde veya bankada paranız varsa, dünyanın en imtiyazlı olan 1 milyar insanı arasındasınız.


Bu mesajı okuyabiliyorsanız, bu demektir ki, okuma yazma bilmeyen 2 milyar insandan biri değilsiniz.


Anneniz, babanız sağ ise ve boşanmamışlarsa, eşiniz ve çocuklarınızla mesut bir aile iseniz, siz bu dünyadaki nadir insanlardan birisiniz.


O halde ne duruyorsunuz, halinize şükredin!..


*********


BİNLERCE ELHAMDÜLİLLAH…


Şükredelim ki Allah nimetlerimizi artırsın. Cenabı Hak buyuruyorki:


“Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım, eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim suresi, 7. ayet)



ON SEKİZİNCİ DEVÂ


Ey şükrü bırakıp şekvâya giren hasta! Şekvâ (şikayet) bir haktan gelir. Senin bir hakkın zayi (kaybolup gitme) olmamış ki şekvâ ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenâb-ı Hakkın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekvâ ediyorsun.


Bediüzzaman Hazretleri bu Devayı gayet sade anlaşılır bir dille yazmış. Şükretmesi gereken insanın neden şikayet etmemesi gerektiğini açıklıyor ve eğer senin bir hakkın yendiyse ondan şikayet edersin, nedir bu sürekli şikayetin, demek istiyor. Sen daha şükür borcunu ödemedİnkİ şİkayet edesİn, diyerek bu devada bu konuyu aşağıda sade, güzel bir anlatımla açıklayacak.


Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki (derece) sıhhatli olanlara bakıp şekvâ edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan biçare (çaresiz) hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. (sorumlusun) Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan âmâlara (kör) bak, Allah'a şükret.




Yukarıda bahsetmiştim, 2012de boyundan aşağı hiçbir kası çalışmayan kas hastası dostumu ziyaret etmiştik. Onu görünce halime çok şükretmiştim. Ben kendi başıma tuvalete gidebilecek sağlık için hayaller kuruyordum. O ise, Celal abisi gibi eliyle bardağı tutup kaldırıp çay içebilmeyi Annesi içiriyordu çünkü.


Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekvâ etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet (bela, sıkıntı, dert) noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin. Bu sır bazı risalelerde bir temsille (örnekle) izah edilmiş. İcmâli (özeti) şudur ki:


Mutlu ve huzurlu olmanın yolu şükürdür. Şükretmenin formülünü veriyor. Allah ona zenginlik, bana fakirlik verdi diye şikayet etme, KANAAT ET haline şükret. Bela, hastalık noktasında ise KENDİNDEN DAHA ZOR durumda olanları gör, düşün ve çok şükür bugünüme diyerek haline şükret


6000 sayfalık Risalei Nurun bazı risalelerinde bu formülü güzel bir örnekle açıklamış, özeti şöyleymiş:


Bir zat, bir biçareyi bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor.


O mütenevvi (çeşit çeşit) hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnettarlık istediği halde, o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahut hiçe sayıp, şükretmeyerek, yukarıya bakar.


"Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım! Niçin o dağ gibi veyahut öteki minare gibi çok yüksek değil?" deyip şekvâya başlarsa, ne kadar bir küfran-ı nimettir, (nankörlük) bir haksızlıktır.


O kadar güzel anlatmışki Allah razı olsun. Minarenin herbir BASAMAĞINI ömrümüzden BİR YIL gibi düşünelim. Bizi minareye çıkaran kişi, her basamakta bize türlü hediyeler veriyor ama tek istediği karşılık, ona TEŞEKKÜR etmemizdir Örnekle bağdaştırırsak, Allah, ömrümüzün her anında bizi türlü nimetlere boğuyor. Ama bırakın şükrederek teşekkür etmeyİ, günah İşleyerek Ona küfür etmİş oluyoruz.


Öyle de, bir insan hiçlikten vücuda gelip (var olup) , taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla (kötü seçimiyle) veya sû-i istimaliyle (kötü ameliyle) elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, "Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?" diye rububiyet-i İlâhiyeyi (Allah’ın bütün varlık alemini kuşatan hakimiyeti, yaratıcılığı ve terbiyesini) tenkit etmek (eleştirmek) gibi bir hâlet (ruh hali), maddî hastalıktan daha musibetli, mânevî bir hastalıktır. Kırılmış elle döğüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir. (artırır)


İnsanın şikayetten önce düşünmesi gerekirmiş. Ben taş, bitki, hayvan değil, insan olarak yaratıldım. Müslümanım, imanım var, türlü nimetlere sahibim, demesi gerekirmiş. Evet elhamdülillah, her zaman bunu düşünür halime şükrederim. Afrikada yamyam, veya Hindistanda öküze tapan birinin oğlu olarakta dünyaya gelebilirdim. Bunları düşününce nasıl şikayet edeyim, kaldıki şikayet, Allah’ı merhametsizlikle suçlamak olur. Bediüzzaman Hazretleri bu durum, hastalığından daha kötü bİr hastalıktır, diyor. Ve bu halinden sürekli şikayet etme durumu, kırılmış elle döğüşmek gibi hastalığını daha da artırmaktan başka bir işe yaramaz, diyor. 


Âkıl (akıllı kişi) odur ki,

"O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde 'Biz Allah'ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır' derler." Bakara Sûresi, 2:156.

sırrıyla teslim olup sabretsin, tâ o hastalık vazifesini bitirsin, gitsin.


Akıllı kişi bu ayet gereği, Bu da geçer Ya HU (Bu da geçer Ey Allah’ım) , diyerek sabreder ve hastalığın vazifesi bitince Allah ona şifa verir, diye bitiriyor.


Hastalığın çeşitli vazifeleri vardır. Aşağıdaki 19. Devanın sonunda sayılan vazifelere ek olarak fakirin öğrendiği şu vazifeleri de vardır: Günahları affettirici kefaret, cennetteki dereceyi yükseltici, Kulu gafletten uyandıran uyarıcı, vb


(BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (187 8-1960) RİSAL Eİ NUR KÜLLİYATI HASTALAR RİSALESİ)




****


Efendim bu kitapta büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin benim gibi engelli ve hastalara büyük moral ve teselli veren Hastalar Risalesi isimli eserindeki 25 Devayı, daha kolay anlaşılması için açıklamaya çalıştık. 


Bu kitabımızda 25 adet Deva yazılarının daha rahat okunması ve anlaşılması için üç tür yazı kullandık. 


1 ) ORJİNAL DEVA YAZISI:                           Ey biçare hasta!               (Kalın)


2 ) PARANTEZ İÇİ ANLAMLAR:       Ey biçare (çaresiz) hasta!             (eğik)


3 ) DEVALARIN AÇIKLAMALARI:     Bu Devada Bediüzzaman Hazretleri     (Normal)


(NOT: Deva açıklamalarının içindeki bazı önemli cümleleri BÜYÜK HARFLE yazdık.)


Belki ilerde hasta ziyaretlerine giderken hediye olarak çiçek yerine bu kitap götürülecektir inşallah.




Kitabımızı yayınlayan Egemen Yayınları sahibi Fahrettin Yüksel bey ve fakirin tek isteği okunması VE engelli ve hastalara manen şifa olması inşallah. Bir hastanın moral bulmasının sevabı bize yeter. Bizim niyetimiz para kazanmak değil, Allah rızası…


İNTERNETTEN KOLAYCA ULAŞMANIZ İÇİN sağolsun FAHRETTİN BEY n11.coma YÜKLEDİ.




(n11.com’u tıklayınca ‘tüm hastalara deva kitabı’ diye aratabilirsiniz.)

 
Yine komşularımız (soldan) Cihat Baş bey, Tolunay Ertuğrul bey, babacım İsa Çelik, ben ve Efkan Vural hocam Ankara Sincan Harikalar Diyarı parkında yeni bir çay sohbeti gerçekleştirdik. - 18 Nisan 2018
İkindi namazını Efkan Hocamın imamlığında çimenler üzerinde kıldık. Büyük manevi lezzet aldık. 



İnşallah Allah’a ve ahiret gününe inanan imanlı hastalara moral olacaktır. 


Cenab-ı Allah tüm hastalarımıza acil şifa ihsan eylesin inşallah.

BİR MENKIBE

Sahip Olduğunuz Nimetlerin Farkında mısınız?

İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:


'Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..'

Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:

'Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?'

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:

'Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.'

Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:

'Ver şu elini öyle ise' diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

'Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin?' der. İsa Peygamber:

'Belli olmuyor mu?' deyince:

'Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil' der. Tebessüm eden Hz. İsa:

'Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.

Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

'Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O'na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

'Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:

'Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..'

Derler ki:

'Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.

Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi'si:

'Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!'

Celalin Penceresinden