15 Mart 2016 Salı

Şehitlere Ölü Demeyin


Şehitlere Ölü Demeyin

 

Geçenlerde bir AVM’de gezdik, yemek yedik. Etrafımızdaki masalarda kızlı erkekli gençler koyu muhabbete dalmışlardı. Kızların argo konuşmalarından ben utandım.

 

Gençler bu gelip geçici dünyaya öyle kapılmışlar ki, zanlarınca keyiflerini bozacak şeyleri istemiyorlar. Bu yüzden tekerlekli sandalyedeki beni görmezden geliyorlardı.

 

Diğer masada ise yirmili yaşlardaki genç aşıklar elele çay içip sohbet ediyorlardı.

 

17 ocak 2016’da Diyarbakır Sur’da şehit olan Adana’lı gencecik Uzman Çavuş Uğur Şahin 2 gün önce Facebook’ta şunu paylaşmış. Haberlerde çıkmıştı.

 


“Bizde bilirdik kar altında sevgiliyle gezmesini, fotograf paylaşmasını;

Lakin bizimkisi

memleket meselesi…” yazıyordu.

 

Empati ne demek bilir misiniz? Kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini hissedebilmeye empati denir.

 

Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” demiş ki, ne yapması gerektiğini sorsun. (Empati)

 

Empati yaparak düşünelim. Sur’da, Nusaybin’de veya başka yerde görev yapan polis ve askerlerimize hiç olmazsa dua ederek destek verelim.

 

Onlar da şimdi elbette çocuklarıyla beraber evde oturup çay içmeyi isterlerdi.

 

Mesela, karşı apartmandaki komşumuz özel Harekȃt polisi bey şu an Diyarbakır Sur’daki görevini başarıyla tamamladı ve Nusaybin’e yeni göreve gitti.

 

Orda çadırda kalıyorlar. Ne için, biz rahat uyuyalım diye…

 
Komşumuz C. bey Diyarbakır Sur'da bir operasyonda

O da, kızının Pazar günkü (13 Mart 2016) YGS sınavında yanında olup moral desteği vermeyi elbet isterdi. Allah onu ve arkadaşlarını sağlıkla sevdiklerine kavuştursun.

 

Şehit Uğur Şahin’de AVM’de nişanlısıyla gezebilirdi. Lakin O vatan dedi uzman çavuş oldu. İsteseydi, Adana’da ailesinin yanında yüzlerce fabrikanın birinde çalışabilirdi.

 

Kardeşim Faik’de Uzman Çavuş iken 1998-2001 arası Şırnak’ta çalışmıştı. Annem operasyonlarda şehit olan askerlerin haberlerini izledikçe hep ağlıyor, hepsine dua ediyordu.

 

Yazımızın başlığı hepimizin bildiği o ayete dayanıyor evet.

 

“Ve Allah yolunda öldürülen (şehit) lere “Ölüler” demeyiniz. Bilakis, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.” (Bakara suresi, 154. ayet)

 

Ama bu başlığı seçmemizin asıl nedeni yıllar önce TV’de izlediğim gerçek olay idi.

 

Şehit olduktan sonra elindeki silahı bırakmayan asker vardı. Sunay Civan

 

Silahını teslim etmiyordu, tıpkı Çanakkale şehidinin silahını vermemesi gibi…

 

Şehit’in elindeki silahı komutanı gasilhanede inanılması güç, bir o kadar anlamlı bir şekilde alıyordu. Canlandırma şeklinde filme almışlardı, babamla izlerken ağlamıştık.

 

Gasilhane’de elindeki tüfeği asker arkadaşı ne kadar zorlasa da elinden alamıyordu. Komutanı emretti, o anda şehidin elleri gevşedi ve silahı aldılar; dedi ki:

 

“Asker! Görev bitti, silahı bırak.”   Komutanı gözyaşını tutamıyordu.  

 

***

 

Evet, şehit olana düğün, bayramdır ama gözü yaşlı eş, ana, babaların yürek sancısı ölene kadar dinmiyor. Biz haberlerde her şehit haberinde ağlıyoruz ama ya o şehit çocukları. 

 

Onlar bir ömür baba özlemi duyacaklar. Evet şimdi baba hasretini anlatan, bir şehit kızının babasına yazdığı bu mektup ile yazımızı bitiriyoruz:

 

 

       Sevgili Babacığım,

 

       Yıllar yıllar geçiyor, her şey değişiyor, her şeyden öncede ben değişiyorum. Değişmeyen tek şey değişimin kendisiymiş ya… Ama benim hayatımda hiç değişmeyen ve asla değişmeyecek olan tek ve en acı gerçek; SENİN KAYBIN.

 

     Yoksun baba; yanımda, tenimde, saçımın telinde yoksun. Kalbimde, ruhumda, beynimde olsan da, yaşamımın hiçbir anında, hiçbir üzüntümde, hiçbir mutluluğumda, hiçbir sevincimde, hiçbir hayal kırıklığımda sen yoksun. Varlığın, bedenin yok. Elbette ki her şey maddesel olarak var olmak değil, ama ben seni hiç tanımadım ki!

 

      Gülüşünü, konuşmanı, sesinin tonunu, kahkahanı hiç görmedim, duymadım ki!  Hep düşünüyorum yanımda olsaydın ağzından "yavrum, kızım" sözcükleri nasıl çıkardı? Bu duygu dolu sözler benim yüreğimi nasıl ısıtırdı? İnsanların nefret ettiği sözcükler olur mu? Benim var: BABA.

 

      Çünkü ben bu sözcüğü "hiçbir zaman" doya doya, dolu dolu söyleyemedim. Bunu duyacak, gözlerinin içi gülecek ve beni çok büyük bir sevgiyle kucaklayacak bir babam olmadı hiç!

 

    Evet tüm bunlar benim üzüntülerim, yokluklarım. Ama tüm bu büyük acının yanında bana en büyük onuru, şerefi yaşattın: BEN BİR ŞEHİT KIZIYIM.

 


     Bugün ölümünün tam 10. yılı. Şu anda yanında, sevgi dolu kucağında olamasam da tam baş ucundayım . O soğuk mezar taşının tozunu ellerimden ateş çıkarcasına yıkıyorum babacığım.

 

Gittin baba, gittin. Ben daha üç yaşındayken, seni sevmeye, tanımaya başlarken… Ben karısını, minicik bebeğini vatanı için bir yana bırakan, canını vatanına feda eden, cesur, yiğit, yüreği vatan sevgisiyle dopdolu gencecik bir üsteğmenin kızıyım. Ağlamamalıyım.

 

    Senin ak saçlı bir dede olduğun günleri hiçbir zaman göremeyeceğim; ama sen benim anılarımda, hatıralarımda hep o yakışıklı, gururlu, cesur ve gepgenç üsteğmen olarak kalacaksın. Bu, çok onur verici baba!

 

     Bir tek kez seni görüp seninle tanışma ve konuşma şansına sahip olsaydım sana sadece teşekkür etmek isterdim. Annemi ve beni senden yoksun bıraktın; ama bana da, Çocuklarıma da, torunlarına da inanılmaz bir gurur yaşatan ve yaşatacak olan "ŞEHİTLİK" ünvanını kazandırdın. Teşekkür ederim babacığım, teşekkür ederim…

 

Begüm ÖZCAN

 

*****************

 

AĞLAMAK GÜZELDİR… KALBİ YIKAR, TEMİZLER, YUMUŞATIR…

 

GÖZYAŞI, KALBİMİZE ABDEST ALDIRAN SUDUR…

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder