8 Mart 2016 Salı

Of Ya! Kıl Kıl Bitmiyor


Of Ya! Kıl Kıl Bitmiyor

 

Bu yazıda inşallah şeytanın telkiniyle, hergün beşer defa namaz kılmak usanç veriyor, diyen nefsimize cevap verecek ve inşallah nefsimizi ikna edeceğiz.

 

Aşağıda büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin, Sözler isimli eserindeki 21. Söz’deki namazın usandırması ile ilgili nefsine yaptığı beş ikazını paylaşacağım.

 


Birinci ikaz:

 

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir! Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. (hiç ölmeyeceğini sanmak)

 

Keyf için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasa idin ki, ömrün azdır hem faidesiz gidiyor. Elbette onun yirmidörtten birisini, (5 vakit namaz, abdestle birlikte günde bir saatimizi alır)  hakikî bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak (sonsuz hayatın mutluluğuna sebep olacak) bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarfetmek (NAMAZA) ; usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebeb olur.

 

Bu ikaz kısa ve anlaşılır olduğu için açıklamadan aynen yazdım. Diğer ikazları özet yazacağım.

 

Fakat tevehhüm-ü ebediyet (hiç ölmeyeceğini sanmak) ‘e örnek olması bakımından şunu anlatmak istiyorum:

 

Yıllar önce kalabalık sohbet meclisinde bir amca konuyla ilgili ibretlik şu anısını anlattı:

 

“Seksenlerde bir Cuma işyerinde işçıkışına yakın çay sohbeti yaparken konu namazdan açıldı. Genç bir iş arkadaşımız gülerek, ‘Ohoo Usta, senin yaşına daha uzun yıllar var, emekli olalım hele, kılarız’ dedi…

 

Pazartesi sabah, karşıdan karşıya geçerken o arkadaşa otobüs çarptı, öldü… ”

 

İkinci ikaz:

 

Ey şikem-perver nefsim! (sürekli şikayet eden nefsim) Acaba hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünki ihtiyaç tekerrür (tekrarlanma) ettiğinden, usanç değil belki telezzüz ediyorsun. (lezzet alıyorsun) Öyle ise: Hane-i cismimde (bedeninde) senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı (ruhun hayat suyu) ve latife-i Rabbaniyemin hava-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi (ilahi his rüzgarını çeken namaz) , seni usandırmamak gerektir.

 

Bu ikazda hergün hergün beşer defa namaz kılmayı gözünde büyütenlere bir örnek veriyor. Yemek, içmek bedenin gıdası ise; namaz da kalbin ve ruhun gıdasıdır, deniyor.  


Yemek yemeyen insan, aç kalıp güçten düşüyorsa, namazsız insan da güçten düşüp nefis ve şeytanın telkinlerine karşı zayıflar ve stres, sıkılma, depresyon, mutsuzluk sürekli artar.

 


Üçüncü ikaz:

 

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet yükünü ve namazın güçlüğünü ve musibet zahmetini, bugün düşünüp ızdırap çekmek, hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini, bugün düşünüp sabırsızlık göstermek hiç akıl kârı mıdır?

 

Çünki geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete dönüşmüş; elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Yükü, keramete katılmış ve sıkıntısı ise sevaba dönüşmüş. Öyle ise namazdan usanmak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzımgelir.  

 

Gelecek günler ise madem gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak; aynen gelecek günlerde açlığı ve susuzluğu bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

 

Madem hakikat böyledir. Gerçekten akıllı isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün ve günün bir saatini, ücreti pek büyük, yükçe pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarfediyorum, de.

 

İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: ibadet üstünde sabırdır. Birisi: günaha düşmemek sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, "Ya Sabur" de, üç sabrı omuzuna al. Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir ve o kuvvetle dayan.

 

Dördüncü ikaz:

 

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet (kulluk vazifesi olan namaz) neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve usanmadan çalışırsın.

 

Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine gıda ve zenginlik ve elbette kabrinde gıda ve ışık ve herhalde mahkemen olan Mahşer'de sened ve berat (kurtuluş diploması) ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsü'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

 

Bir adam sana yüzbin liralık bir hediye va'detse, yüz gün seni çalıştırır. Vaadini tutmama ihtimali vardır, o adama itimad edersin, usanmadan işlersin.

 

Acaba vaadinden dönmesi imkansız olan bir zât, Cennet gibi bir ücreti, sonsuz mutluluk gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz ve usançla, yarım yamalak hizmetinle şunu demek istersin:

 

“Va'dinden şüpheliyim ve hediyeni hafife alıyorum” İşte o zaman pek şiddetli ceza alacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde bıkmadan hizmet ettiğin halde; Cehennem gibi bir sonsuz hapsin korkusu, en hafif ve latif bir hizmet için (NAMAZ için) sana gayret vermiyor mu?

 

Beşinci ikaz:

 

Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki usancın ve namazdaki kusurun dünya işlerinin çokluğundan mıdır veyahut geçim derdiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun!

 

Asıl vazifen hayvan gibi çabalamak değil; belki hakikî bir insan gibi, hakikî bir hayat için çalışmaktır. Bununla beraber dünyalık işlerin, çoğu sana ait olmayan ve fuzuli bir surette karıştığın ve karıştırdığın boş meşgalelerdir. En lazım olan NAMAZI bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun.

 

Meselâ: çoğunlukla vaktimizi maç, film, dizi, siyaset, dedikodu, oyun, facebook, twitter, yemek, tuvalet, uyumayla geçiriyoruz.

 

Eğer desen: "Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve usanç veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki geçimim için zarurî işleridir."

 

Öyle ise ben de sana derim ki: Eğer yüz liralık bir gündelik ile çalışsan; sonra biri gelse, dese ki: "Gel on dakika kadar şurayı kaz, yüzbin lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." (Mesela ikindi namazı çay saatinde on dadikamızı alır)

 

Sen ona: "Yok, gelmem. Çünki on lira gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak" desen; ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.

 

Aynen onun gibi; sen şu işyerinde, nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terketsen, bütün çalışman, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir maaşla sınırlı kalır.

 

Eğer sen istirahat, öğle tatili, çay molası ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne sebep olan namaza sarfetsen; o vakit, o çalışman ibadet olur.

 


Sonuç olarak: Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı, gitti. Yarın ise senin elinde senet yok ki, Bakarsın yarın olurda sen olmazsın. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil.

 

Günün 24 saatinin bir saatini, SSK primi gibi, hakiki gelecek için yapılmış ahiret sandığı olan bir mescide veya bir seccadeye at.

 

Günde

7 saat uyku,

2 saat yemek,

yarım saat tuvalet,

3 saat lak lak,

4 saat TV,

4 saat internet ile meşgulüz!

 

Hergün bir saat; dünya nimetlerini hediye eden ZÂT'a teşekkür zor mu ?

 

Günde 5 vakit namaz abdest ile beraber günlük 1 saatimizi alır...

Vicdanınıza bir sorun.

 

*** Dün gitti yok, yarın daha gelmedi oda yok, tık şu an var.
Şu an ikindi namazını kıldım. Akşam namazına daha çok var.

 

Şeytan önceden çok vesvese verirdi.

Her gün 5 vakit, 5 vakit, of yine namaz... of biter mi diye... Çare bu söz :


Dün gitti yok, yarın daha gelmedi oda yok, tık şu an var. An bu an

 

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder