9 Şubat 2016 Salı

H. Nur Artıran – Aşk’ın Davası


H. Nur Artıran – Aşk’ın Davası

 

Efendim bu başlık, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabındaki kitapla aynı isimli bölüme atıftır.

 

Evet bu yazıda küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu dünya imtihan dünyasıdır, hakikatının içeriğini öğreneceğiz.

 

Evet neden imtihan oluyoruz, neyin imtihanıdır bu, ve Allah elbette biliyor ama o zaman neden imtihan yapıyor, gibi merak ettiğimiz soruları Nur hocamız kitabında çok güzel açıklamış.

 

Kitabımıza da eklediğimiz bu yazıyı, yine sevgili Kas hastası dostum İbrahim Oğuz Word’e aktardı, Allah razı olsun.

 


Aynen kitaptan kopyalıyorum.

 


 

(Sevgili Mevlevi Yazar Hayat Nur Artıran hocamızın tekrar tekrar tefekkür ederek okuduğum “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabındaki bu yazısı bana huzur verdi. Kendisinden izin alarak kitabıma ekledim.)

 

    (Mesnevi, cilt 3, 4008): “Aşk bir davaya benzer, cefa çekmek de davanın tanığıdır. Tanığı olmayan her dava mutlaka kaybedilir. Ben, cefaya uğrayıp kemale ereceği ve safa bulacağı zaman kaçan, sonra da safa, huzur dileyen kişinin aklına şaşarım.

 

   Zamanın kadısı senden tanık isterse, sakın ona incinme. Cefayı, kederi, ıstırabı güleryüzle karşıla, onları bağrına bas da hakikat definesini elde et. Çünkü onlar, senin aşkının tanıklarıdır.”

   

Cenab-ı Allah cümle alemi zerre zerre aşk ile, daha doğrusu on sekiz bin alemin Mustafa’sı olan habibi hürmetine, onun aşkına yarattı.

 

Aşkın tecelli etmediği bir tek zerreyi dahi bu alemde göstermek mümkün değildir. Eşref-I mahlukat olarak yaratılan insan ise aşkı ilk defa elest bezminde ruhlar aleminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” hitabıyla tanıdı.

 

Cenab-ı Hakkın o eşsiz güzelliği ve sesindeki letafet karşısında ilahi aşka düşüp sarhoş olmayan bir tek kişi dahi düşünmek çok büyük cehalet olur. Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der.

    

    (Rubailer, cilt 4, 147): “Benim bütün düşüncelerim ruhlar aleminde verilen ezeli ikrarının mesti olmuştur. O ikrarın zevki ile yalnız ben mest değilim. Bütün insanlardan eğer bir tane bile ayak varsa ben imansızım.”

 

Görüldüğü üzere : Hz. Mevlana, elest bezminde aşka düşüp o aşk ile de sarhoş olmayan bir tek kişi varsa ben imansızım, diyerek imanı üzerine yemin etmiştir. Aşkın ve kul olmanın sırrı Araf suresi, 172. ayette gizlidir. Bu konu elest bezmi sohbetimizde uzun uzun anlatılmıştır.


A’raf suresi, 172: “Rabbim Adem evlatlarından misak aldığını da düşün. Rabbin onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında şahitliklerini istiyerek ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye buyurunca onlar da ‘Evet, Rabbimizsin’ diyerek ikrar etmişlerdi. Kıyamet günü, bizim bunlardan haberimiz yoktu demeyesiniz yahut ne yapalım, daha önce babalarımız Allah’a şirk koştu biz de onlardan sonra gelen bir nesil idik. Şimdi o batılı başlatan, gerçeği çiğneyip örten kişiler yüzünden bizi helak mı edeceksin, gibi bahaneler bulmayasınız diye Allah, bu ikrarı, bu sözü sizden aldı.”

 

Sonuç itibariyle, aşk bir davaya benzer, çünkü tüm ruhlar beli demekle aşıklık iddiasına giriştiler. Dolayısıyla yüce yaratıcıya kul olduklarını iddia ettiler.

 

İddia ise ispat gerektirir, bir şeyi ispat etmek için de mutlak şahit isterler. O nedenle acı, ıstırap ve kederlerimiz ilahi aşkımızın şahitleri sayılmıştır.

 

Şeyh Galib Hazretleri de, bu duruma işaret ederek: “Derd-ü mihnettir, beladır adı aşk. Bir marazdır, ibtiladır adı aşk.” demiştir.

 

Elest bezminde verdiğimiz kul olma sözünü tasdik etmek, aşk iddiamızı yaşayarak ispat etmek tümüyle, Muhammed (sav) ümmetine yakışır bir ahlak güzelliği içerisinde yaşamaktır.

 

Cenab-ı Hakk’ın kaza ve cevasına rıza göstermektir. Eğer bu dünya mahkeme salonu ise tanıkları acı, ıstırap ve beladır. Kişinin maddi ve manevi tüm hal, tavır ve davranışlarına göre tanıkların mahiyeti ve özelliği de değişecektir.

 

Ankebut süresinde, “Özü sözü bir olanla olmayanı fitne yolu ile denedik” buyurulmuştur. Bizler, fitneyi bozgunculuk, fesat ve benzeri şeyler olarak kabul ederiz.

 

Fakat fitne, Arapça bir kelime olup, iyiyi kötüden ayırma demektir. Araplar altın, gümüş ve çok değerli madenleri yüksek ateşte yakarak halis bir hale getirmeye fitne derler.

 

Ayet-i kerimeyi, bu çerçeveden düşündüğümüz takdirde, “Çeşitli imtihanlar sebebiyle iyiyle kötüyü, sahte ile gerçeği birbirinden ayırdık.” Anlamına geldiğini görürüz.

 

Fakat şunu da bilmek gerekir ki, Cenab-ı Allah’ın imtihan yoluyla bizleri denemesine, bilmesine hiç ihtiyaç yok. Yüce Yaratıcı yarattığı kulun ne olduğunu daha ruhlar alemindeyken bilir.

 

İmtihan, biz aciz kullar için gerekli. O, sadece hiç kimseye haksızlık yapılmadığını anlamamızı, görmemizi, bilmemizi ister.

 

H. Nur Artıran, Efkan Vural, annem ve ben



(Aşk Bir Davaya Benzer – H. Nur Artıran, Sayfa:  239-240)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder