25 Mayıs 2014 Pazar

Neden bu kadar korkuyoruz?


Neden bu kadar korkuyoruz?


 

24 Mayıs 2014 Cumartesi öğlen 12:25’te merkez üssü Çanakkale’nin 90 km açıklarında Ege denizinde 6.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi, biliyorsunuz...

 


Deprem, Çanakkale, Edirne, Balıkesir gibi bir çok ilde hissedilmiş. Akşam çeşitli kanallarda haberlerde izledik. Aman Allah’ım, ağlamalar, kendinden geçmeler, balkonlardan atlayanlar...

 

Anlayamıyoruz gerçekten... En kötü ihtimal ölmektir. Neden ölümden bu kadar korkuyoruz? Zaten günün birinde ölmeyecek miyiz? Ve dünya hayatımızın her saniyesinin hesabını vermeyecek miyiz?

 

Yaşlı teyzenin birisi korkudan hüngür hüngür ağlıyordu. Teyzecim bu dünya fani, geçicidir. Asıl yaşam ahirettedir; sonsuza kadar cennet’te eğlence veya -Allah korusun- cehennem’de azaptır.

 

“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.”  (ANKEBUT suresi, 64. ayet)

 

Belki sen, zaten beş-on sene içinde ölebilirsin. Neden korkuyorsun ki, depremde ölsen şehit olursun ve ahirette amel defterin açılıp hesaba çekilmeden direk cennete gidersin.

 


Cabir bin Atik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

‘…Şehitler Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi kişidir:

1) Taun (Veba) hastalığından ölen şehittir.

2) Suda boğularak ölen şehittir.

3) Zatu’l-Cenb (karaciğer zarı iltihaplanması) hastalığından ölen şehittir.

4) Karın hastalığından ölen şehittir.

5) Yangında ölen şehittir.

6) Yıkıntı altında kalarak ölen şehittir.

7) Karnındaki cenin sebebi ile ölen kadın da şehittir’ buyurdu.”

Malik 232, 233, Ebu Davud 3111, Müslim 1914/164 Nesei 1846, İbni Mace 2803, İbn Hibban Sahih ve Mevarid 1616, Hakim 1/352, Ahmed 5/446

 

Aslında acizane kanaatimizce ölümden bu kadar korkmamız şunun içindir. Ölünce, amel defterimizin açılıp, hayır ve ibadetlerimizin azlığından hesap vermekten korkuyoruz.

 

Çünkü, kimimiz namazı, haccı emekliliğe, çocukların büyümesine erteliyor. Kimisi yardım etmeyi çok parası olunca yapacak. Fakir bir akrabamızın bir aylık erzağını almak için, illa zengin olmak mı gerekiyor?

 

Ölümden değil, aslında namazsız ölmekten korkalım. TUİK verilerine göre Türkiye’de günlük ortalama ölüm oranı 1000 kişidir. (2013 yılında Türkiye’de toplam ölüm 372.094 kişidir. TUİK)

 

Yapılan özel bir istatistikte ise, Türkiye’de otuz gün oruç tutan ve beş vakit NAMAZ kılanların oranı % 29’dur. Yani malesef günlük ölen 1000 kişiden 710’u Allah’ın huzuruna namazsız varıyorlar.



 

 
 


Bendeniz de ölümden korkuyoruz. Ama bu korku ölümün dehşetinden değil de, Allah’ın sevgisini kaybetmenin ve neden yapmadın hitabına cevap verememenin korkusudur.

 

Çünkü kendimizi çok sorguluyoruz. Celal, neden sen bu kardeşin/arkadaşın/komşun/tanıdığın yanlış yolda giderken onu uyarmadın, neden ona güzel ikna edici sözlerle gönlünü imana ısındırmadın?

 

Bunun gibi sorulara karşı bir cevabımız olur belki inşallah, diye bu yazıları yine Allah’ın izniyle yazıyoruz. Zaten ibadetlerimiz kırık, dökük, eksik... Yarabbi biz fakiriz, aciziz, sen affetmezsen kime gideriz? 

 

Peygamberimiz SAV şöyle buyuruyor:

 “ Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun NAMAZıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i DER Kİ:

 

- Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle  tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Ebû Dâvûd, Salât 149)

 


Sonuç olarak, Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil.  Kalbinde iman olanlar için ölüm,

 

  • Vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.
  • Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluktan) bir paydostur.
  • Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir.
  • Hem hakikî vatanına ve ebedî makam- ı saadetine girmeye bir vasıtadır.
  • Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna (cennet bahçelerine) bir davettir.
  • Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye (ücret almaya) bir nöbettir.
  • Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi (mutluluğun girişi) nazarıyla bakmak gerektir.

 

Hem ehlullahın (Allah dostlarının) bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat (hayırlar) içindir.

 

Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet (sapık topluluklar) için zulümat-ı ebediye (ebedi zulümler) kuyusudur.

 

(Bediüzzaman Said Nursi- Hastalar Risalesinden)

 

 


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder