29 Ocak 2014 Çarşamba

Pırasa hiç bu kadar lezzetli gelmemişti


Pırasa hiç bu kadar lezzetli gelmemişti

 

Okulların sömestr tatiline girmesiyle birlikte, Çorum’da görevli öğretmen kızkardeşim ve eniştem bize geldiler. Yeğenlerimi de özlemiştim.

 

Haftasonu hem alışveriş hem de yeğenlerimi gezdirmek için bir alışveriş merkezine gittiler. Annemi de götürün, o da çoktandır evden çıkmadı diyerek, annemi de götürmelerini istedim.

 

Annem, yok yavrum evde yemek yok, sen açsın, diye gitmek istemedi. Anne ya, hiç mi oruç tutmadık, peynir, zeytin yeriz, nolcak dedim, git torunlarınla vakit geçir, diyerek gönderdim.

 

Ben çocuklardan alamadığım bilgisayarı şimdi almış, yeni yazımı yazıyordum. Aradan iki saat geçince babam öbür odadan seslendi. Celal acıktın mı, getiriy mi bişeyler?

 

Evet baba acıktım ama akşam ezanı okunmak üzere, namazı kılayım ondan sonra inşallah. Ama baba yemek var mı ki, dedim.

 

Babam, geçen gün annenin yaptığı pırasa yemeği dolapta duruyor, onu ısıtacağım, yanına da yeşillik koyacağım, dedi.

 


Ben yemek seçmem ama açıkcası pırasayla doymuyorum ama tamam babacım, dedim. Namazdan sonra babam tepsiyle yemeği getirdi.

 

Ben çoğu zaman yatakta oturuyorum ve yatağın altına girip önüme gelen bir hasta masası üzerinde hem laptopta çalışıyorum, hem yemeğimi yiyiyorum.

 

Babam, hasta masası üzerindeki laptopı yatağın üzerine aktardı. Sonra getirdiği tepsiyi masaya koydu. Ben pek televizyon izlemiyorum, fakat yemeği yerken televizyonu açtım.

 


Yemeğe başlamadan kanallarda gezerken bir kanalda haberlerin başladığını görünce izlemeye karar verdim. Bir yandan da pırasadan birkaç kaşık yemeye aldım.

 

Babam, sürekli hareketsiz oturduğumdan kilo almamam için, sağolsun taze normal ekmek vermiyor. Her öğünü bir dilim bayat tam buğday ekmeği ile yiyorum. Allah ondan razı olsun.

 

Pırasa ile nasıl doyacam diye düşünürken haberlerde izlediğim bir sahne ile, o pırasa bana etten lezzetli geldi. Allah’a nasıl şükrettim, anlatamam.

 

Biliyorsunuz üç yıldır (2014’teyiz) Suriye’de iç savaş var. Haberler şu cümleler ile başladı. Bunu internette bir haber sitesinden buldum ki anlatacağım sahnenin nedenini öğrenelim.

 

İç savaşın yaşandığı Suriye'de bir yıldan bu yana rejim güçlerinin kuşatması altında olan ve çevredeki kontrol noktalarından insani ve tıbbi malzemenin girişine izin verilmeyen Filistinli mültecilerin kaldığı Şam’daki Yermuk Kampı'nda daha önce 68 kişinin açlıktan hayatını kaybettiği belirtilmişti.

 

Haberde gördüğüm şuydu. Atılan bombalarla yıkılan bina molozlarından toplanan odunlarla sokakta bir ateş yakmışlar ve taşlarla çevrili o ateşin üzerinde bir kazanda su kaynamaktadır.

 

Haberi anlatan kişi kaynayan o suyla çorba yapıldığını söyledi. Ama bildiğimiz çorba değil, sadece tuz ve buldukları kırmızı biber gibi baharatları kaynayan suda karıştırıyorlar, dedi.

 

Soğuktan üşüyen bir kadın, yıkık bina yığınlarının birinin kenarında sıcak çorbasını iştahla içiyordu. Çünkü günlerdir açtı. Tabi kaşıkla değil, tasla içiyordu.

 

O an önümdeki pırasa ve buğday ekmeğine baktım, içim şükür duyguları ile doldu. Şöyle düşündüm. Bu pırasa ve bayat ekmek, şimdi o kadına etten lezzetli gelirdi.

 

Üstelik ben sıcacık kaloriferli evde oturuyorum. Bir de üstüne demli çay geldi. Aslında huzur ve mutluluk nedir, biliyor musunuz?

 

Allah hepimize öyle çok nimetler vermiş ki, saysak bitiremeyiz. Özgür bir ülke, sağlıklı beden, sadık eşimiz, şirin evlatlar, maaşlı işimiz, sıcak evimiz, arabamız, akan suyumuz, televizyon izlemek, müzik dinlemek, soframızdaki yemekler, simit ve demli çay, dört mevsim havamız, ...

 

Bunlardan birtanesi için bile şükrediyorsak, işte kalbimizde hissettiğimiz o duygu, huzurdur. Bu yazıyı yazarken şimdi ezan okundu. Rabbimize nasıl şükredeceğiz?



 

 
 


İşte NAMAZ O’na teşekkürdür. Hamdolsun bugünümüze...

 

 


 

Celal’in Penceresinden


 

 

1 yorum:

  1. Hamdolsun blogunuz için Celal Bey! Bana neşe gettirdiniz, umut, dostluk... Samimiyle çok teşekkürler.Sylvie Güvenek

    YanıtlaSil