3 Şubat 2013 Pazar

Kız kardeşim ve eniştem


Kız kardeşim ve eniştem

 

Nüfusumuz gittikçe yaşlanıyor. Doğum oranı düşüyor. Bu nüfus artış hızı ile asla yüz milyonu görmek mümkün değilmiş. Bu yazıyı ‘En az üç çocuk yapın’ söyleminin haklılığını vurgulamak için yazdım. Babam ben işçiyim iki çocuk bana yeter deseydi, ailemizin son çiçeği kız kardeşimi yapmayacaklardı.

 

Berrin’im canım abicim. Sen Allah’ın bize bir lütfusun. Allah’ın isimlerinden biri “Berr” dir. Yani çok çok iyilik yapan. Adı ile müsemma derler ya gerçekten kardeşim de öyle. Her zaman iyilik yapar. Zaten bu yazı onun iyiliklerini yazmaya yetmez. Burada yazdıklarım sadece minik örnekleridir.

 

Benden yedi yaş küçük kızkardeşim, benim hem kardeşim, hem can dostum, hem sırdaşım, hem şoförüm (Babam yaşı dolar dolmaz ona ehliyet aldı, binlerce kez beni işe götürdü, getirdi.) , hem hemşirem , hem yardımcım (Binlerce kez koluma girerek yürüdük, binlerce kez çayımı, yemeğimi hazırladı.) , hem kuaförüm (Sabahları erkenden uyanır, saçımı tarardı.) ........

 

Ondokuz yaşında hastalığımın başlamasıyla hayatımın zor dönemi başladı. Hastalığı kabullenme ve bunalım döneminde en iyi dostum kardeşim Berrin’di. Kitabımda anlattığım Kuran mealini okuyarak Allah’ın bana hidayet vermesinden önceki dokuz sene bunalım ve streslerle geçti.

 

İşyerindeki stresler, hastalığın bunalımı, aşk acısı akşam eve gelince Berrin’imin esprili ve yumuşak sohbetiyle hafifliyordu. Bir kız arkadaşının vefat eden babasının yokluğunda, hem ona, hem de bana zaman ayırıp moral veriyor ve üniversitedeki vize ve finallerine gece yarısından sonra çalışıyordu.

 

Erkek kardeşim Şanlı ordumuzda 18 yaşından sonra göreve başladı ve O da kızkardeşim gibi gittiği yerlerde ana baba desteği bulamadı. Çünkü ben ana babamı bağlıyordum ama O da, Berrin’im de hiç şikayet etmedi. Allah onlardan ebedi razı olsun. Bunun için kızkardeşimle öğretmen olarak başka bir şehire atanana kadar hep beraberdik.

 

2003 de okulunu bitirdiği yaz öğretmen olarak Ankara’ya beş saat uzaktaki ile atandı. Canım kardeşimin bir işi olmasına çok sevinmiştim, fakat bir yandan da endişeleniyordum. Çünkü orada tanıdığımız yoktu ve annem babam beni bırakıp gidemiyorlardı. Hem engelliydim, hem çalışıyordum.

 

Babam Şeker fabrikasından emekli olmuştu. Kızkardeşime giderken, o ildeki yıllar önce beraber çalıştığı şeker fabrikası müdürü ile görüşmesini, durumunu anlatıp yardımcı olma imkanlarını sormasını sıkı sıkı tenbih etti.

 

Berrin, fabrika müdürüne durumu anlatınca ‘Kızım babana selam söyle, sen bizim kızımızsın, gözü arkada kalmasın’ demiş ve il merkezinde göreceği bir aylık eğitim süresince misafirhanede misafir etmiş. Bu, babamın ve kızkardeşimin iyiliklerine Rabbimin minik bir ikramıdır inşallah.

 

Berrin’imin o ile atanmasında kaderin bir sırrı vardı. En az kardeşim kadar kalbi temiz bir öğretmen olan eniştem Oğuz’la bir vesileyle tanışacak, anlaşacak ve inşallah mutlu bir yuva kuracaklardı. Düğünden üç ay önce eş durumundan tayini için nikah kıyıldı.(2007) Eniştemin memleketine nikah için giderken yol boyunca hem ağladım, hem de bu evlilik biricik kardeşime hayırlar getirsin diye dua ettim. Berrin, abi dün gece rüya gördüm, İki tane renkli gözlü çocuklarım vardı, dedi. Gülümsedim, derin bir nefes aldım.

 

Şu an, Berrin’im ve Oğuz’umun Ceren ve Azra diye dünya güzeli iki kızı var. Maşallah! Ceren’im beyaz tenli esmer güzeli, Azra’m masmavi gözlü şarışın. Allah onlara güzel bir kader çizsin, hep salihlerle karşılaştırsın inşallah.

 

Oğuz’um da Berrin’im gibi iyilik yapmayı çok seviyor. Bir kaç yıl önce eniştemi aradım. Berrin ilçedeki ayakkabıları beğenmedi, il merkezine geldik, diye espri yaptı. Berrin duydu, bağırdı. Abi spora başladım, Nike ayakkabı alacam, dedi. Bende espriyi patlattım. Hani eski Küçük Emrah filmlerinde bir replik var, ‘Abi benim hiç kırmızı ayakkabım olmadı’ diye bilirsiniz. Ben de ‘Enişte benim hiç Nike ayakkabım olmadı’ dedim, gülüştük.

 

Bir müddet sonra haftasonu için Ankara’ya geldiler. Eniştem Oğuz bana Nike ayakkabı hediye almış. Şaşırdım, sevindim, duygulandım. Bağlamalı değil de cırt-cırtlı olduğu için babam kolay giydiriyor. Tekerlekli sandalyede otururken hala beş yıldır hep o ayakkabıyı giyiyorum. Allah razı olsun.

 

Bazen annem, babam ve ben onların yaşadıkları şehre gidiyoruz. Eniştem bana balkonda semaverde çay yapar ve saz çalarak konser verir. Üniversitede yurtta arkadaşım geceleri saz çalardı. Aşık olduğum kızı düşünerek efkarlanırdım. Eniştem saz çalarken o günleri düşünüp hep ağlarım.

 

2011 de şeker komasından eve dönünce eniştem iki hafta kardeşimi bize bıraktı. Eniştem çalışıyor ama kardeşim doğum iznindeydi. Azra üç aylıktı. İki hafta kendi kızlarıyla beraber bana bakma konusunda anneme yardım etti.

 

Eniştem de benim gibi Fenerbahçeli ve Özellikle beraber Real Madrid, Barcelona maçlarını kuru yemiş ve çayla loş ışıkta izlemeyi çok seviyoruz.

 

Annem bana yıllardır hiç tişört, kazak, ayakkabı almadı. Hep Berrin’in hediyelerini giyiyorum. Aldığı tişörtlerin seçimi çok hoşuma gidiyor. Defalarca bel çantası, cüzdan aldı. Geçen hafta sömestr tatili (2013) için Ankara’ya geldiler. Ben kıl dönmesi ameliyatı sebebiyle iki aydır hala yatıyorum.

 

Dört buçuk yaşındaki yeğenim Ceren, dayı bir dahaki geldiğimde inşallah iyileşte sandalyeye otur gezelim, dedi. İnşallah dayıcım, dedim. Berringil gittiği alışveriş merkezinden gelirken bana tavuk döner dürüm getirdiler. Nasıl iştahlı yedim, iki aydır özlemişim.

 

Kızkardeşim ve eniştemin o kadar çok iyilikleri var ki, başta dediğim gibi yazmakla bitmez. Allah onlara hem dünyada hem ahirette mutluluk versin.

 

Beni bu ailede ve Berrin’in abisi olarak dünyaya gönderen Allah’a binlerce hamdolsun...

 

Keşke diyorum babam ve annem bir kardeş daha yapsaymış.

 

Sizi çok ama çok seviyorum....

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder